RUMLAR ÇIKAR BİRLİĞİ OLUŞTURUYOR
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, özellikle son dönemlerde tehditkâr ve kışkırtıcı bir tutum sergiliyor. Bu cesareti nereden alıyor?
Rum tarafı yıllardır zorla gasp ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararası tanınmışlığını, haksız yere tüm Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak üye yapıldığı AB içindeki dayanışma ruhunu istismar ediyor. ExxonMobil, Total ve Eni gibi şirketlere ihale vermek suretiyle onların ülkelerini yanına çekmeye çalışıyor. Dolayısıyla bir çıkar birliği oluşturmaya çalışıyor. Bunların bir sonucu olarak Kıbrıs Rum Yönetimi’nin arkasının sıvazlanması söz konusudur. Uluslararası aktörler ve söz konusu ülkeler bu konuda tarihi bir hata yapıyorlar. Hepsi bir yandan Kıbrıslı Türklerin de bu zenginliklerde payı olduğunu söylüyor, sonra da dönüp Rum tarafına ‘Sizin egemenlik alanınızdır, tek başınıza devam edin’ diyorlar.
Fatih gemisi personeli ve Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi (TPAO) ile işbirliği yapan şirketlerden 25 kişi için tutuklama emri çıkardılar. Bu Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre mümkün mü?
Çareyi Kıbrıslı Türkler ve Türkiye ile uzlaşmada arayarak bulmak durumundadırlar. Böyle tutuklama tehdidi yapmak, korkutmaya çalışmak suretiyle bir yere varmak veya caydırmak mümkün değildir.
HAKLARIMIZDAN VAZGEÇMEMİZ BEKLENEMEZ
Türkiye, Doğu Akdeniz’in ikinci büyük kıyı uzunluğuna sahip. Güney Kıbrıs’ın ada devleti olarak haritalar dayatmasının uluslararası hukukta bir karşılığı var mı?
Kıbrıs Rum Yönetimi yaptıklarının gerçekçi ve hukuki olabilmesi için iki tür uzlaşma sağlamalıdır. Öncelikle bizimle ortak bir komite kurulmasını kabul etmelidir. Bu şekilde Kıbrıs Rum Yönetimi doğal kaynaklar konusunda bu zenginliklerin ortak sahibi olan Kıbrıslı Türkler ile planlama aşamasından başlayarak satışa kadar birlikte hareket etmelidir. İkinci olarak Türkiye Akdeniz’de en uzun kıyısı olan ülkelerden biri olarak bölgedeki enerji denkleminden dışlanmamalıdır. Türkiye, kendi kıyılarına hapsedilemeyecek bir ülke konumundadır. Bu gerçekler ışığında KKTC ve Türkiye’nin bölgedeki haklardan vazgeçmesi beklenemez. Bu gerilimden çıkış için uluslararası hukuk içinde bir çare bulunabilir. Rum tarafı uzlaşıya kapalı durduğu, hatta konuyu konuşmayı bile reddettiği için KKTC ve Türkiye’nin haklarını korumak için adım atması kaçınılmaz hale gelmiştir.
ABD YANLIŞ ADIMLARI TEŞVİK EDİYOR
Amerikan Savunma Bakanı’nın Türkiye’ye ‘Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetlerini hemen durdurun’ deyip ardından bölgede 10 savaş gemisi, 130 savaş uçağı olduğunu söylediğini de hatırlayalım. Bölgeyi niçin bu kadar şehvetle arzuluyor ABD?
ABD’nin dünya genelinde hâkimiyet kurmaya çalışan bir dış politikasının olduğu kimse için sır değil. ABD tüm dünyayla ilişkilerinde olduğu gibi, bölgeye de kendi çıkarları açısından yaklaşıyor. Binlerce kilometre ötedeki bir ülke bu hakkı kendinde görebiliyorsa, bu coğrafyaya ait olan KKTC ve Türkiye’nin kendi haklarını koruma gayretinde olması kimse tarafından yadırganamaz. Görüştüğümüz ABD yetkilileri, Türk tarafının kazısının provokatif olduğunu söylüyor. Ben de onlara, ‘Bizim de hakkımız olduğunu kabul ettiğinizi söylüyorsunuz. Peki Rumlara tek yanlı ilerlemelerinin yanlış olduğunu söylüyor musunuz?’ diye soruyorum. Büyük güç olmak, ortaklardan birini yok sayarak tek bir tarafa destek vermeyi gerektirmez. ABD’nin yanlış adımları teşvik eden değil, istikrara hizmet eden adımları destekleyen bir tutum içinde olması gerekir.
TARİHİ FIRSAT HEBA EDİLİYOR
AB’nin Malta’daki zirvesinden de ‘Türkiye, Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesi içindeki yasadışı faaliyetlerine son vermeli’ açıklaması geldi.
AB yıllar önce yaptığı gibi şimdi de tarihi bir hata yapıyor. Rum tarafı haksız yere elde ettiği AB üyeliğinin avantajından faydalanarak AB’yi bu konuda yanlışa sürüklüyor. Avrupa Birliği, bölünmüş ve hâlâ çözülmemiş bir sorunu olan Kıbrıs’ın tek sahibi varmışçasına Rum Yönetimi’ni tüm Kıbrıs adına tek başına üye kabul ettikten sonra, şimdi de benzer bir hatayı enerji konusunda tekrarlıyor. Böylelikle Kıbrıs sorununun çözümünde katalizör etkisi olabilecek enerji konusu, maalesef yeni bir çatışma ve gerginlik alanına dönüştürülüyor. Bu konuda Rumların tek yanlı girişimleri yanında buna destek çıkan uluslararası aktörler de gerilimi arttırıyor. Aynı yanlış devam ettirilerek tarihi bir fırsat daha göz göre göre heba ediliyor.
ABD YANLIŞTAN DÖNMELİ
Amerikan Jeopolitik Araştırma Kurumu’na göre, Doğu Akdeniz havzası 3.5-4 trilyon metreküp doğalgaz rezervine sahip. Meselenin önemi ortada ama bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Bu ve buna benzer tahminler farklı kurumlar tarafından yapılmaktadır. Bugün dünyamızın iklim değişikliği nedeniyle ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmasına bağlı olarak yenilenebilir enerji türlerine ilginin artmasına karşın fosil yakıtlar, petrol ve doğalgaz henüz önemini kaybetmedi. Elbette yenilenebilir enerji politikalarını destekliyoruz. Doğu Akdeniz güneş enerjisi deposu. Dünyada yenilenebilir enerjinin önemi giderek daha çok anlaşılmakla birlikte fosil yakıtlar henüz ekonomik değerini ve önemini yitirmiş değildir. Doğalgazı da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla enerji kaynaklarını sahiplenme mücadelesi de bitmiş değildir. Bundan dolayıdır ki Doğu Akdeniz’de ExxonMobil, Total, Eni gibi şirketler ve ülkeleri devrededir. Bölgede yeni bir enerji denklemi kuruluyor. Kıbrıs Rum Yönetimi de bölge ülkeleriyle ittifaklar oluşturup Kıbrıslı Türklerle Türkiye’yi devre dışında bırakarak denklemi tek başına kurmaya gayret ediyor. Oysa Kıbrıslı Türklerle Türkiye’yi devre dışında bırakmaya çalışmak tarihi ve coğrafi gerçekliğe aykırı bir çabadır.HABERİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, özellikle son dönemlerde tehditkâr ve kışkırtıcı bir tutum sergiliyor. Bu cesareti nereden alıyor?
Rum tarafı yıllardır zorla gasp ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararası tanınmışlığını, haksız yere tüm Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak üye yapıldığı AB içindeki dayanışma ruhunu istismar ediyor. ExxonMobil, Total ve Eni gibi şirketlere ihale vermek suretiyle onların ülkelerini yanına çekmeye çalışıyor. Dolayısıyla bir çıkar birliği oluşturmaya çalışıyor. Bunların bir sonucu olarak Kıbrıs Rum Yönetimi’nin arkasının sıvazlanması söz konusudur. Uluslararası aktörler ve söz konusu ülkeler bu konuda tarihi bir hata yapıyorlar. Hepsi bir yandan Kıbrıslı Türklerin de bu zenginliklerde payı olduğunu söylüyor, sonra da dönüp Rum tarafına ‘Sizin egemenlik alanınızdır, tek başınıza devam edin’ diyorlar.
Fatih gemisi personeli ve Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi (TPAO) ile işbirliği yapan şirketlerden 25 kişi için tutuklama emri çıkardılar. Bu Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre mümkün mü?
Çareyi Kıbrıslı Türkler ve Türkiye ile uzlaşmada arayarak bulmak durumundadırlar. Böyle tutuklama tehdidi yapmak, korkutmaya çalışmak suretiyle bir yere varmak veya caydırmak mümkün değildir.
HAKLARIMIZDAN VAZGEÇMEMİZ BEKLENEMEZ
Türkiye, Doğu Akdeniz’in ikinci büyük kıyı uzunluğuna sahip. Güney Kıbrıs’ın ada devleti olarak haritalar dayatmasının uluslararası hukukta bir karşılığı var mı?
Kıbrıs Rum Yönetimi yaptıklarının gerçekçi ve hukuki olabilmesi için iki tür uzlaşma sağlamalıdır. Öncelikle bizimle ortak bir komite kurulmasını kabul etmelidir. Bu şekilde Kıbrıs Rum Yönetimi doğal kaynaklar konusunda bu zenginliklerin ortak sahibi olan Kıbrıslı Türkler ile planlama aşamasından başlayarak satışa kadar birlikte hareket etmelidir. İkinci olarak Türkiye Akdeniz’de en uzun kıyısı olan ülkelerden biri olarak bölgedeki enerji denkleminden dışlanmamalıdır. Türkiye, kendi kıyılarına hapsedilemeyecek bir ülke konumundadır. Bu gerçekler ışığında KKTC ve Türkiye’nin bölgedeki haklardan vazgeçmesi beklenemez. Bu gerilimden çıkış için uluslararası hukuk içinde bir çare bulunabilir. Rum tarafı uzlaşıya kapalı durduğu, hatta konuyu konuşmayı bile reddettiği için KKTC ve Türkiye’nin haklarını korumak için adım atması kaçınılmaz hale gelmiştir.
ABD YANLIŞ ADIMLARI TEŞVİK EDİYOR
Amerikan Savunma Bakanı’nın Türkiye’ye ‘Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetlerini hemen durdurun’ deyip ardından bölgede 10 savaş gemisi, 130 savaş uçağı olduğunu söylediğini de hatırlayalım. Bölgeyi niçin bu kadar şehvetle arzuluyor ABD?
ABD’nin dünya genelinde hâkimiyet kurmaya çalışan bir dış politikasının olduğu kimse için sır değil. ABD tüm dünyayla ilişkilerinde olduğu gibi, bölgeye de kendi çıkarları açısından yaklaşıyor. Binlerce kilometre ötedeki bir ülke bu hakkı kendinde görebiliyorsa, bu coğrafyaya ait olan KKTC ve Türkiye’nin kendi haklarını koruma gayretinde olması kimse tarafından yadırganamaz. Görüştüğümüz ABD yetkilileri, Türk tarafının kazısının provokatif olduğunu söylüyor. Ben de onlara, ‘Bizim de hakkımız olduğunu kabul ettiğinizi söylüyorsunuz. Peki Rumlara tek yanlı ilerlemelerinin yanlış olduğunu söylüyor musunuz?’ diye soruyorum. Büyük güç olmak, ortaklardan birini yok sayarak tek bir tarafa destek vermeyi gerektirmez. ABD’nin yanlış adımları teşvik eden değil, istikrara hizmet eden adımları destekleyen bir tutum içinde olması gerekir.
TARİHİ FIRSAT HEBA EDİLİYOR
AB’nin Malta’daki zirvesinden de ‘Türkiye, Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesi içindeki yasadışı faaliyetlerine son vermeli’ açıklaması geldi.
AB yıllar önce yaptığı gibi şimdi de tarihi bir hata yapıyor. Rum tarafı haksız yere elde ettiği AB üyeliğinin avantajından faydalanarak AB’yi bu konuda yanlışa sürüklüyor. Avrupa Birliği, bölünmüş ve hâlâ çözülmemiş bir sorunu olan Kıbrıs’ın tek sahibi varmışçasına Rum Yönetimi’ni tüm Kıbrıs adına tek başına üye kabul ettikten sonra, şimdi de benzer bir hatayı enerji konusunda tekrarlıyor. Böylelikle Kıbrıs sorununun çözümünde katalizör etkisi olabilecek enerji konusu, maalesef yeni bir çatışma ve gerginlik alanına dönüştürülüyor. Bu konuda Rumların tek yanlı girişimleri yanında buna destek çıkan uluslararası aktörler de gerilimi arttırıyor. Aynı yanlış devam ettirilerek tarihi bir fırsat daha göz göre göre heba ediliyor.
ABD YANLIŞTAN DÖNMELİ
Amerikan Jeopolitik Araştırma Kurumu’na göre, Doğu Akdeniz havzası 3.5-4 trilyon metreküp doğalgaz rezervine sahip. Meselenin önemi ortada ama bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Bu ve buna benzer tahminler farklı kurumlar tarafından yapılmaktadır. Bugün dünyamızın iklim değişikliği nedeniyle ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmasına bağlı olarak yenilenebilir enerji türlerine ilginin artmasına karşın fosil yakıtlar, petrol ve doğalgaz henüz önemini kaybetmedi. Elbette yenilenebilir enerji politikalarını destekliyoruz. Doğu Akdeniz güneş enerjisi deposu. Dünyada yenilenebilir enerjinin önemi giderek daha çok anlaşılmakla birlikte fosil yakıtlar henüz ekonomik değerini ve önemini yitirmiş değildir. Doğalgazı da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla enerji kaynaklarını sahiplenme mücadelesi de bitmiş değildir. Bundan dolayıdır ki Doğu Akdeniz’de ExxonMobil, Total, Eni gibi şirketler ve ülkeleri devrededir. Bölgede yeni bir enerji denklemi kuruluyor. Kıbrıs Rum Yönetimi de bölge ülkeleriyle ittifaklar oluşturup Kıbrıslı Türklerle Türkiye’yi devre dışında bırakarak denklemi tek başına kurmaya gayret ediyor. Oysa Kıbrıslı Türklerle Türkiye’yi devre dışında bırakmaya çalışmak tarihi ve coğrafi gerçekliğe aykırı bir çabadır.HABERİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ