Türkiye, Oruç Reis’in yapacağı sismik araştırma faaliyetleri için Akdeniz’de yeni bir Navtex ilanında bulundu. Navtex ilanının ardından ise Yunanistan'da Oruç Reis paniği başladı. Yunanistan'ın Meis adası kıyılarına Yunan fırkateyni yanaştırıldı. Yunan basını alarm haline geçildiğini iddia ederken sadece fırkateynlerin değil Yunan jetlerinin de kalkışa hazır bekletildiğini yazdı.
Türkiye ise geri adım atmadı ve Yunanlara verilen cevap her defasında, “Türk kıta sahanlığı içindeyiz” şeklinde oldu.Peki Akdeniz'de sular ısınırken ve Türkiye - Yunanistan gerginliği büyürken süreç nasıl devam edecek? Doğu Akdeniz gerginliği, Oruç Reis ve Türk - Yunan gerginliğine dair tüm merak edilen gelişmeleri ve sürecin ne şekilde ilerleyeceğini, konunun uzmanları Prof. Dr. Salim Gökçen ve Doç. Dr. Savaş Biçer Hürriyet için yanıtladı...
'GERGİNLİK YUNANİSTAN'IN ESERİ'
Prof. Dr. Salim Gökçen koyu özetlerken şu ifadeleri kullandı: "Doğu Akdeniz’de bugün yaşanan gerginliğe tamamen Yunanistan’ın “Ege, Yunan Denizidir” anlayışı getirmiştir. Haksız ve hukuksuz bir yaklaşım ile Türkiye’yi Anadolu kozasına hapsetme girişimi olan Yunanistan’ın bu tavrı maalesef ne NATO ne de AB tarafından engellenmemekte sadece olacaklar takip edilmektedir."
DURUM NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Prof. Gökçen Doğu Akdeniz'deki gerginliğin ortaya çıkışını da şu şekilde özetledi: "Aslında Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları yeni bir durum değildir. Kıbrıs Rum Yönetimi, 2002'den itibaren Doğu Akdeniz'de Mısır, Lübnan, Suriye ve İsrail gibi ülkeler ile Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları yapmaya başlamıştı. Türkiye ise bu anlaşmaların Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'nin haklarını çiğnediği gerekçesiyle konuyu BM'ye taşımış ve kendi münhasır ekonomik bölge haritalarını BM nezdinde onaylatmıştı. Türkiye'nin BM nezdinde itirazlarına rağmen Kıbrıs, 2007'nin başında 13 adet arama sahası ilan etti ve büyük petrol şirketlerine ruhsat verme aşamasına geçti.
Buna karşılık olarak Türkiye, Doğu Akdeniz'de kendi ekonomik bölgesinde, Kıbrıs adasının kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde TPAO'ya arama ruhsatları verdi. Kıbrıs'ın 13 parselinden 1, 4, 5, 6 ve 7 no'lu parsellerin bir bölümü Türkiye'nin TPAO'ya ruhsat verdiği bloklarla kesişiyordu."
"3 no'lu parsel ise Kuzey Kıbrıs'ın TPAO'ya verdiği ayrıcalıklı alan ile çakışıyordu. Arama ruhsatları ile ilgili yaşanan çatışma, Yunanistan ile gerginliğin ortaya çıkmasına yol açtı.
Türkiye-Yunanistan arasındaki gerginliğin boyutu, 2010'dan itibaren Doğu Akdeniz'de zengin hidrokarbon yataklarının keşfedilmesi ve uluslararası büyük enerji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle birlikte daha da arttı. Amerikan, İtalyan ve Fransız şirketleri bu doğrultuda Kıbrıs Rum Yönetimi ile anlaşmalar yaparak bölgede arama faaliyetlerine başladılar. Türkiye de Kıbrıs Rum Yönetiminin bu hareketine karşı sondaj gemisi Fatih'i ve Yavuz’u Türk savaş gemilerinin himayesinde Akdeniz'e çıkararak kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğalgaz arama faaliyetlerine başladı.
Bütün bunların ardından Türkiye, 27 Kasım 2019’da Libya ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma anlaşması ile Yunanistan’ın Girit, Karpathos ve Rodos adalarının güneyinde kalan bölgeyi kıta sahanlığı kapsamında gördüğünü ilan etmiş ve bu anlaşmayı BM’ye kaydettirmişti.
Atina ise bu anlaşmanın uluslararası hukukta bir geçerliliği olmadığını savunarak Türkiye’nin ortaya koyduğu haritanın Yunanistan’ın egemenlik haklarını çiğnediğini ilan etmişti. Avrupa Birliği (AB) de Yunanistan’ın açıklamalarını desteklemiş, Türkiye’nin, "yasa dışı" olarak tanımladığı hidrokarbon çalışmalarını durdurmasını talep etmişti.
Ancak son dönemde Yunanistan ve Fransa’nın Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’deki hakimiyet alanlarını kendi lehlerine kullanma çabaları ve Türkiye’yi başta AB olmak üzere uluslararası platformlarda köşeye sıkıştırma girişimleri, Ankara’nın tepkisini çekti. Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetiminin Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin çıkarlarını görmezden gelen Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine karşı pozisyonunu sertleştirdi.
21 Temmuz 2020’de Türkiye bu defa "denizcilere duyuru" anlamına gelen ilk NAVTEX’ini yayınlayarak, Oruç Reis araştırma gemisinin BM’ye bildirilen kıta sahanlığı sınırları ve 2012 yılında TPAO’ya verilen ruhsat sahaları içinde kalan bölgede sismik araştırmalar yapacağını ilan etti. Bunun üzerine Yunanistan da harekete geçerek, korsan bir NAVTEX ilanında bulundu. Ardından savaş gemilerini bölgeye göndererek ortamın ısınmasına neden oldu.
Bölgede sıcak bir çatışmanın ortaya çıkma ihtimali üzerine 22 Temmuz’da AB Dönem Başkanı sıfatıyla Almanya Başbakanı Angela Merkel devreye girerek müzakere yapılması teklifinde bulundu. Bunun üzerine Türkiye NAVTEX ilanını 3-4 haftalığına geri çektiğini ilan etti.HABERİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
Türkiye ise geri adım atmadı ve Yunanlara verilen cevap her defasında, “Türk kıta sahanlığı içindeyiz” şeklinde oldu.Peki Akdeniz'de sular ısınırken ve Türkiye - Yunanistan gerginliği büyürken süreç nasıl devam edecek? Doğu Akdeniz gerginliği, Oruç Reis ve Türk - Yunan gerginliğine dair tüm merak edilen gelişmeleri ve sürecin ne şekilde ilerleyeceğini, konunun uzmanları Prof. Dr. Salim Gökçen ve Doç. Dr. Savaş Biçer Hürriyet için yanıtladı...
'GERGİNLİK YUNANİSTAN'IN ESERİ'
Prof. Dr. Salim Gökçen koyu özetlerken şu ifadeleri kullandı: "Doğu Akdeniz’de bugün yaşanan gerginliğe tamamen Yunanistan’ın “Ege, Yunan Denizidir” anlayışı getirmiştir. Haksız ve hukuksuz bir yaklaşım ile Türkiye’yi Anadolu kozasına hapsetme girişimi olan Yunanistan’ın bu tavrı maalesef ne NATO ne de AB tarafından engellenmemekte sadece olacaklar takip edilmektedir."
DURUM NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Prof. Gökçen Doğu Akdeniz'deki gerginliğin ortaya çıkışını da şu şekilde özetledi: "Aslında Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları yeni bir durum değildir. Kıbrıs Rum Yönetimi, 2002'den itibaren Doğu Akdeniz'de Mısır, Lübnan, Suriye ve İsrail gibi ülkeler ile Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları yapmaya başlamıştı. Türkiye ise bu anlaşmaların Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'nin haklarını çiğnediği gerekçesiyle konuyu BM'ye taşımış ve kendi münhasır ekonomik bölge haritalarını BM nezdinde onaylatmıştı. Türkiye'nin BM nezdinde itirazlarına rağmen Kıbrıs, 2007'nin başında 13 adet arama sahası ilan etti ve büyük petrol şirketlerine ruhsat verme aşamasına geçti.
Buna karşılık olarak Türkiye, Doğu Akdeniz'de kendi ekonomik bölgesinde, Kıbrıs adasının kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde TPAO'ya arama ruhsatları verdi. Kıbrıs'ın 13 parselinden 1, 4, 5, 6 ve 7 no'lu parsellerin bir bölümü Türkiye'nin TPAO'ya ruhsat verdiği bloklarla kesişiyordu."
"3 no'lu parsel ise Kuzey Kıbrıs'ın TPAO'ya verdiği ayrıcalıklı alan ile çakışıyordu. Arama ruhsatları ile ilgili yaşanan çatışma, Yunanistan ile gerginliğin ortaya çıkmasına yol açtı.
Türkiye-Yunanistan arasındaki gerginliğin boyutu, 2010'dan itibaren Doğu Akdeniz'de zengin hidrokarbon yataklarının keşfedilmesi ve uluslararası büyük enerji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle birlikte daha da arttı. Amerikan, İtalyan ve Fransız şirketleri bu doğrultuda Kıbrıs Rum Yönetimi ile anlaşmalar yaparak bölgede arama faaliyetlerine başladılar. Türkiye de Kıbrıs Rum Yönetiminin bu hareketine karşı sondaj gemisi Fatih'i ve Yavuz’u Türk savaş gemilerinin himayesinde Akdeniz'e çıkararak kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğalgaz arama faaliyetlerine başladı.
Bütün bunların ardından Türkiye, 27 Kasım 2019’da Libya ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma anlaşması ile Yunanistan’ın Girit, Karpathos ve Rodos adalarının güneyinde kalan bölgeyi kıta sahanlığı kapsamında gördüğünü ilan etmiş ve bu anlaşmayı BM’ye kaydettirmişti.
Atina ise bu anlaşmanın uluslararası hukukta bir geçerliliği olmadığını savunarak Türkiye’nin ortaya koyduğu haritanın Yunanistan’ın egemenlik haklarını çiğnediğini ilan etmişti. Avrupa Birliği (AB) de Yunanistan’ın açıklamalarını desteklemiş, Türkiye’nin, "yasa dışı" olarak tanımladığı hidrokarbon çalışmalarını durdurmasını talep etmişti.
Ancak son dönemde Yunanistan ve Fransa’nın Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’deki hakimiyet alanlarını kendi lehlerine kullanma çabaları ve Türkiye’yi başta AB olmak üzere uluslararası platformlarda köşeye sıkıştırma girişimleri, Ankara’nın tepkisini çekti. Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetiminin Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin çıkarlarını görmezden gelen Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine karşı pozisyonunu sertleştirdi.
21 Temmuz 2020’de Türkiye bu defa "denizcilere duyuru" anlamına gelen ilk NAVTEX’ini yayınlayarak, Oruç Reis araştırma gemisinin BM’ye bildirilen kıta sahanlığı sınırları ve 2012 yılında TPAO’ya verilen ruhsat sahaları içinde kalan bölgede sismik araştırmalar yapacağını ilan etti. Bunun üzerine Yunanistan da harekete geçerek, korsan bir NAVTEX ilanında bulundu. Ardından savaş gemilerini bölgeye göndererek ortamın ısınmasına neden oldu.
Bölgede sıcak bir çatışmanın ortaya çıkma ihtimali üzerine 22 Temmuz’da AB Dönem Başkanı sıfatıyla Almanya Başbakanı Angela Merkel devreye girerek müzakere yapılması teklifinde bulundu. Bunun üzerine Türkiye NAVTEX ilanını 3-4 haftalığına geri çektiğini ilan etti.HABERİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ