30 yıl oldu... Sizce Athena o ilk günkü enerjisini koruyabildi mi?
Hakan: Cihangir Bilsak’taki ilk konserimizi hatırlıyorum. Beş kişi vardı; biri rahmetli babamız, ikisi arkadaşımızdı. İlk büyük konsereyse Bulutsuzluk Özlemi ve Erkin Koray’ın öngrubu olarak Göztepe Parkı’nda çıktık. O zamanki heyecan aynen devam ediyor, etmese var olamazdık. Ama fark şu; ilk günlerde hata yaparsak nasıl toplarız diye kaygılanırdık. Artık o tedirginlik yok.
İlk kadroyu saymazsak ‘Altüst’ albümünün kadrosu ‘İşte Athena bu’ dediğiniz kadroydu ama o kadro gitti, yine fotoğraflarda ikiye düştünüz. Nasıl oldu bu?
Gökhan: İlk ekibimiz, beraber büyüdüğümüz Turgay ve Ozan’dan sonra gelen arkadaşlarımız çok değerli müzisyenlerdi ama grup frekansında buluşamadık. ‘Altüst’teki Sinan ve Umut’la samimi bir enerji yakaladık. Emre Ataker o ekipten önce gelmişti keyboard’uyla. Keyboard grup için radikal bir hareketti ve müziğimiz dönüştükçe Emre’nin önemi arttı. Sinan ve Umut’un bir başka projesi daha vardı ama o projeyle Athena birbirine fikir olarak çok yaklaştı. Grup arkadaşlığı sevgililik gibi... Yani bu ilişki başka bir flörtü kaldırmaz. Biz de yeniden iki kişi olmaya karar verdik. Şimdi Safa ve Egemen gençlikleriyle bizim müziğimize uyum sağladılar ama elbette zaman gerek tam bir kimya uyumu için.
‘O Ses Türkiye’ ve orada yaşadıklarınız sizin için ne ifade ediyor?
Gökhan: Orada yaşadıklarımız ufkumuzu genişletti. Müziğin insanın içinden çıkış yolculuğunun farklarıyla ilgili çok şey öğrendik. Türkiye’yi ve müzikal lezzetlerini daha iyi anladık.
Jüri üyeliğinden ayrılma nedeninizi anlatır mısın?
Gökhan: Yarışma beşinci yılından sonra benim için kendini tekrar etmeye başladı. Haftalık program sayısı TV8 döneminde ikiye katlandı. Acun, kıtalararası birçok önemli işle uğraştığından programdan düştü. Acun düşünce ben de düştüm. Benim orada kalma sebebim önce müzikse sonra Acun’la programdaki muhabbetimizdi.
Acun Ilıcalı üzerinden eleleştirilere maruz kaldınız...
Gökhan: Ben bugüne kadar Acun’un kimseye karıştığını görmedim. Zaten görsem bir dakika durmazdım. Bir yılbaşı gecesi programında ‘Aldırma Gönül’ün yasaklı Deniz Gezmiş versiyonunu hep beraber söyledik. Bizce görüş olarak bu kadar açık bir program Türkiye’de yapılmadı.
Kendi gençlik yıllarınızla kıyasladığınızda bugünün gençlerinin temel sorunları neler sizce?
Gökhan: Gençlere özgürlük alanı tanınması lazım. Kendilerini özgürce ifade etmeli, sorgularken korkmamalı, özgüven problemi yaşamamalılar. Sorunları çözmek istiyorsak uçlara savrulmadan vizyoner bir politika üretmeliyiz. Gençliğimiz kendi köklerinden sağlıklı bilgi alamıyor. Bu nedenle özündeki bilgiyi güncelleme ve yüzünü Batı’ya dönüp oradaki bilgiyi doğru yorumlama şansı da olamıyor.
Hakan: Özle bağlantı kurarken müzik önemli bir rol oynuyor. Bugün dünyanın her yerinde sentez var. Erkin Koray, Moğollar gibi isimler bu işi güzel yapmış olabilir. Ama daha ileri gidememişiz. Bugün yabancılar bizim yapamadığımızı yapıyor ve özümüzdeki üstü tozlanmış bilgiyi dünyaya açıyorlar.
Daha önce politik tweet’ler atmıyordunuz, birden ne değişti sizin için?
Gökhan: Twitter’ın gücünün farkında değildim. Kendimi bildim bileli dünya görüşüm aynıdır. Bizim Hakan’la çocukluğumuz rahmetli babamızın Fenerbahçe’deki eczanesi, Şükrü Saracoğlu Stadı ve Akmar Pasajı üçgeninde geçti. Biz o üçgende Rum, Ermeni, Kürt, Arap, İranlı, İtalyan komşularımızla iç içe, sevgiyle büyüdük. Fenerbahçe’de o üçgenin içinde büyümüş olmanın getirdiği sorumluluk bugün 40’lı yaşlara geldiğimizde birtakım konularda fikrimizi söyleme zorunluluğunu yarattı.
Hakan: Biz 15 yaşındayken de lafımızı esirgemez, haklıyı sonuna kadar savunurduk.HABERİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
Hakan: Cihangir Bilsak’taki ilk konserimizi hatırlıyorum. Beş kişi vardı; biri rahmetli babamız, ikisi arkadaşımızdı. İlk büyük konsereyse Bulutsuzluk Özlemi ve Erkin Koray’ın öngrubu olarak Göztepe Parkı’nda çıktık. O zamanki heyecan aynen devam ediyor, etmese var olamazdık. Ama fark şu; ilk günlerde hata yaparsak nasıl toplarız diye kaygılanırdık. Artık o tedirginlik yok.
İlk kadroyu saymazsak ‘Altüst’ albümünün kadrosu ‘İşte Athena bu’ dediğiniz kadroydu ama o kadro gitti, yine fotoğraflarda ikiye düştünüz. Nasıl oldu bu?
Gökhan: İlk ekibimiz, beraber büyüdüğümüz Turgay ve Ozan’dan sonra gelen arkadaşlarımız çok değerli müzisyenlerdi ama grup frekansında buluşamadık. ‘Altüst’teki Sinan ve Umut’la samimi bir enerji yakaladık. Emre Ataker o ekipten önce gelmişti keyboard’uyla. Keyboard grup için radikal bir hareketti ve müziğimiz dönüştükçe Emre’nin önemi arttı. Sinan ve Umut’un bir başka projesi daha vardı ama o projeyle Athena birbirine fikir olarak çok yaklaştı. Grup arkadaşlığı sevgililik gibi... Yani bu ilişki başka bir flörtü kaldırmaz. Biz de yeniden iki kişi olmaya karar verdik. Şimdi Safa ve Egemen gençlikleriyle bizim müziğimize uyum sağladılar ama elbette zaman gerek tam bir kimya uyumu için.
‘O Ses Türkiye’ ve orada yaşadıklarınız sizin için ne ifade ediyor?
Gökhan: Orada yaşadıklarımız ufkumuzu genişletti. Müziğin insanın içinden çıkış yolculuğunun farklarıyla ilgili çok şey öğrendik. Türkiye’yi ve müzikal lezzetlerini daha iyi anladık.
Jüri üyeliğinden ayrılma nedeninizi anlatır mısın?
Gökhan: Yarışma beşinci yılından sonra benim için kendini tekrar etmeye başladı. Haftalık program sayısı TV8 döneminde ikiye katlandı. Acun, kıtalararası birçok önemli işle uğraştığından programdan düştü. Acun düşünce ben de düştüm. Benim orada kalma sebebim önce müzikse sonra Acun’la programdaki muhabbetimizdi.
Acun Ilıcalı üzerinden eleleştirilere maruz kaldınız...
Gökhan: Ben bugüne kadar Acun’un kimseye karıştığını görmedim. Zaten görsem bir dakika durmazdım. Bir yılbaşı gecesi programında ‘Aldırma Gönül’ün yasaklı Deniz Gezmiş versiyonunu hep beraber söyledik. Bizce görüş olarak bu kadar açık bir program Türkiye’de yapılmadı.
Kendi gençlik yıllarınızla kıyasladığınızda bugünün gençlerinin temel sorunları neler sizce?
Gökhan: Gençlere özgürlük alanı tanınması lazım. Kendilerini özgürce ifade etmeli, sorgularken korkmamalı, özgüven problemi yaşamamalılar. Sorunları çözmek istiyorsak uçlara savrulmadan vizyoner bir politika üretmeliyiz. Gençliğimiz kendi köklerinden sağlıklı bilgi alamıyor. Bu nedenle özündeki bilgiyi güncelleme ve yüzünü Batı’ya dönüp oradaki bilgiyi doğru yorumlama şansı da olamıyor.
Hakan: Özle bağlantı kurarken müzik önemli bir rol oynuyor. Bugün dünyanın her yerinde sentez var. Erkin Koray, Moğollar gibi isimler bu işi güzel yapmış olabilir. Ama daha ileri gidememişiz. Bugün yabancılar bizim yapamadığımızı yapıyor ve özümüzdeki üstü tozlanmış bilgiyi dünyaya açıyorlar.
Daha önce politik tweet’ler atmıyordunuz, birden ne değişti sizin için?
Gökhan: Twitter’ın gücünün farkında değildim. Kendimi bildim bileli dünya görüşüm aynıdır. Bizim Hakan’la çocukluğumuz rahmetli babamızın Fenerbahçe’deki eczanesi, Şükrü Saracoğlu Stadı ve Akmar Pasajı üçgeninde geçti. Biz o üçgende Rum, Ermeni, Kürt, Arap, İranlı, İtalyan komşularımızla iç içe, sevgiyle büyüdük. Fenerbahçe’de o üçgenin içinde büyümüş olmanın getirdiği sorumluluk bugün 40’lı yaşlara geldiğimizde birtakım konularda fikrimizi söyleme zorunluluğunu yarattı.
Hakan: Biz 15 yaşındayken de lafımızı esirgemez, haklıyı sonuna kadar savunurduk.HABERİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ