Geçen hafta Moskova Grand Prix’sinde altın madalya kazandınız. Tebrikler!
- Çok teşekkür ederim. Bu ilk Grand Prix şampiyonluğum. Oldukça zorlu bir turnuva oldu, o yüzden mutlu sona ulaşmak benim için çok değerliydi. Bize biraz tekvandoyu anlatır mısınız? Sert insanların sporu mudur mesela?- Sonuçta bir dövüş sporu. Ama Uzakdoğu sporları insani değerler üzerine kurulu. Tekvandonun ilk kuralı da saygıdır. Düşünün; rakibi, hakemleri, meslektaşlarınızı, bayrağı selamlamak zorundasınız. Selamlamak, “Sana karşı önyargım yok. Rakip olmamız dost olamayacağız anlamına gelmez” demektir. Tekvando, beden kadar ruhu da eğiten bir spor. Aşırı disiplin, konsantrasyon ve psikolojik güç istiyor. Sporla ilişkiniz nasıl başladı? - Doğduğumda babam profesyonel tekvando kariyerini sonlandırmış, hakemlik yapıyormuş. Annem de benim ve ablamın, babamızın yolundan gitmemizi hayal edermiş. Ama babamı ikna edememiş. Bizi gizlice bir tekvando kursuna kaydettirdiğinde 8 yaşındaydım. Babam durumu öğrenince hakemliği bıraktı, kendi salonunu açtı, benim ve ablamın antrenörlüğünü yapmaya başladı. Ablam devam etmedi ama ben bırakmayı hiç düşünmedim. Tekvandodan önce kick boks yapmış, hatta iki yarışta derece elde etmişsiniz...
- Doğru. Ama tekvandonun felsefesi daha çok hoşuma gitti. Üstelik olimpik spordu ve Olimpiyat madalyası hayalimi gerçekleştirmemi sağlayacaktı. “Hayalim” dediniz, küçükken Olimpiyat madalyası hayaliniz mi vardı?- Sporla iç içe olan bir ailede büyüdüğüm için, büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorduklarında “Olimpiyat’ta altın madalya kazanmak istiyorum” diyordum. Peki, antrenmanlara başladınız. Sonra?- Hayalini kurduğum madalyayı tam 10 sene sonra kazandım. Zor bir süreçti. Ailemin desteğiyle ayakta kaldım. Bence profesyonel sporcuların ne kadar yetenekli ve azimli olursa olsun, ne kadar iyi hocalarla çalışırsa çalışsın, özellikle ilk 10 yıl aile desteğine çok ihtiyacı var. Hangi madalyanızı diğerlerinden ayırırsınız?- 2014’teki Avrupa Tekvando Şampiyonası’nda kazandığım altın madalya çok değerli. Hem uluslararası arenada kariyerimin ilk altını hem de 10 yıl boyunca pes etmeyişimin mükâfatı. Bir yıl sonra Rusya’da ilk defa Dünya Tekvando Şampiyonası’na katıldım, altın madalya kazandım. Neredeyse 15 yıldır dünya Şampiyonası’ndan altın madalyayla dönen kadın sporcumuz yoktu. Bu yıl ocak ayında dünya tekvando tarihinin ilk Grand Slam turnuvası Çin’de düzenlendi. Her sıklette sadece 12 seçilmiş sporcunun yarışabildiği, Olimpiyat provası diyebileceğiniz, çok prestijli bir turnuvaydı. Orada Grand Slam tarihinin ilk şampiyonu olarak spor tarihine geçtim. Dördüncü Avrupa şampiyonluğumu kazandım. Yıllardır sessiz ve derinden ilerliyordum. O madalyadan sonra Olimpiyat’ın favorisi olarak gösterildim. Birkaç gün önce de Moskova’da, kariyerimin ilk Grand Prix şampiyonluğunu tattım. Bu başarılarla dolu kariyerde unutamayacağınız bir mağlubiyet yok mu? - Olmaz mı? 2015’te Rusya’da 22’nci kez düzenlenen Dünya Tekvando Şampiyonası’nda altın madalya kazandığımda, kendime hemen yeni bir hedef koydum. Tekvando tarihinde üst üste iki kere dünya şampiyonu olmuş bir Türk kadın sporcu yoktu. 2017’de Dünya Tekvando Şampiyonası’nda bunu başarabileceğime çok inanıyordum. O kadar çok istiyordum ki bir noktadan sonra takıntı haline getirdim. Fiziksel ve psikolojik olarak kendime çok yüklendim. Ve ilk maçta yenildim. Hem de son saniyede, 1 puanla! Neler hissettiniz?- Hayatımın en korkunç anıydı. Turnuvadan döndük, iki hafta antrenman yapamadım. Sürekli uyudum. Uyanık olduğumda yenildiğim an gözümün önünden gitmiyordu. Bir şekilde toparlanmam lazımdı. Başarıya giden yolda başarısızlıklar olduğunu, onları da sahiplenmemiz gerektiğini anladım. İnsanın kaybetmesi, yenilmesi, burnunun sürtmesi, bir şeylerin içinde kalması... Bunlar kötü şeyler değil. Kötü olan, “Yapamazsın” diyenlere inanmak, hayallerimize sınır koymak. Geçen bayram, kamptan izinli olmanıza rağmen ailenizin yanına gitmeyip kampta tek başınıza antrenmana devam etmişsiniz... - Evet, en son Avrupa Şampiyonası’nda 62 kiloda yarışmıştım ama Tarragona’da düzenlenen 18’inci Akdeniz Oyunları’nda 57 kiloda yarışacağım için altı kilo vermem gerekiyordu. Sıkı bir diyetteydim. Bayramda izinliydik ama eve gidersem antrenmanlarım aksar, diyetim bozulur diye izin kullanmadım, tek başıma kampta kaldım. Hayatınız yıllardır böyle, alışılmıyor mu?- Alışılmıyor. Yine de böyle dönemlerde zor günlerin ödülünü alacağıma olan inancımı hiç kaybetmiyorum. Bütün arkadaşlarım tatilde; ben antrenmanda, diyette... Sonuç? Kariyerimin ilk Grand Slam şampiyonluğu! Hayatta her başarı fedakârlık gerektiriyor, bedelini ödemeye hazır olmak lazım. Bir röportajınızda “Altın madalya hariç bir madalyaya da, ben o kürsüdeyken başka bir ülkenin milli marşının okunmasına da tahammülüm yok” demişsiniz. Kendinizi baskı altında hissediyor musunuz? - Hissetmiyorum. Bu, benim bu spora başladığım ilk günden beri kurduğum bir hayal. Böyle bir sorumluluğu üstlenmeye kendim talip oldum. Aksine, beni en fazla motive eden şey bu.Neden manken olayım ki?HABERİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
- Çok teşekkür ederim. Bu ilk Grand Prix şampiyonluğum. Oldukça zorlu bir turnuva oldu, o yüzden mutlu sona ulaşmak benim için çok değerliydi. Bize biraz tekvandoyu anlatır mısınız? Sert insanların sporu mudur mesela?- Sonuçta bir dövüş sporu. Ama Uzakdoğu sporları insani değerler üzerine kurulu. Tekvandonun ilk kuralı da saygıdır. Düşünün; rakibi, hakemleri, meslektaşlarınızı, bayrağı selamlamak zorundasınız. Selamlamak, “Sana karşı önyargım yok. Rakip olmamız dost olamayacağız anlamına gelmez” demektir. Tekvando, beden kadar ruhu da eğiten bir spor. Aşırı disiplin, konsantrasyon ve psikolojik güç istiyor. Sporla ilişkiniz nasıl başladı? - Doğduğumda babam profesyonel tekvando kariyerini sonlandırmış, hakemlik yapıyormuş. Annem de benim ve ablamın, babamızın yolundan gitmemizi hayal edermiş. Ama babamı ikna edememiş. Bizi gizlice bir tekvando kursuna kaydettirdiğinde 8 yaşındaydım. Babam durumu öğrenince hakemliği bıraktı, kendi salonunu açtı, benim ve ablamın antrenörlüğünü yapmaya başladı. Ablam devam etmedi ama ben bırakmayı hiç düşünmedim. Tekvandodan önce kick boks yapmış, hatta iki yarışta derece elde etmişsiniz...
- Doğru. Ama tekvandonun felsefesi daha çok hoşuma gitti. Üstelik olimpik spordu ve Olimpiyat madalyası hayalimi gerçekleştirmemi sağlayacaktı. “Hayalim” dediniz, küçükken Olimpiyat madalyası hayaliniz mi vardı?- Sporla iç içe olan bir ailede büyüdüğüm için, büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorduklarında “Olimpiyat’ta altın madalya kazanmak istiyorum” diyordum. Peki, antrenmanlara başladınız. Sonra?- Hayalini kurduğum madalyayı tam 10 sene sonra kazandım. Zor bir süreçti. Ailemin desteğiyle ayakta kaldım. Bence profesyonel sporcuların ne kadar yetenekli ve azimli olursa olsun, ne kadar iyi hocalarla çalışırsa çalışsın, özellikle ilk 10 yıl aile desteğine çok ihtiyacı var. Hangi madalyanızı diğerlerinden ayırırsınız?- 2014’teki Avrupa Tekvando Şampiyonası’nda kazandığım altın madalya çok değerli. Hem uluslararası arenada kariyerimin ilk altını hem de 10 yıl boyunca pes etmeyişimin mükâfatı. Bir yıl sonra Rusya’da ilk defa Dünya Tekvando Şampiyonası’na katıldım, altın madalya kazandım. Neredeyse 15 yıldır dünya Şampiyonası’ndan altın madalyayla dönen kadın sporcumuz yoktu. Bu yıl ocak ayında dünya tekvando tarihinin ilk Grand Slam turnuvası Çin’de düzenlendi. Her sıklette sadece 12 seçilmiş sporcunun yarışabildiği, Olimpiyat provası diyebileceğiniz, çok prestijli bir turnuvaydı. Orada Grand Slam tarihinin ilk şampiyonu olarak spor tarihine geçtim. Dördüncü Avrupa şampiyonluğumu kazandım. Yıllardır sessiz ve derinden ilerliyordum. O madalyadan sonra Olimpiyat’ın favorisi olarak gösterildim. Birkaç gün önce de Moskova’da, kariyerimin ilk Grand Prix şampiyonluğunu tattım. Bu başarılarla dolu kariyerde unutamayacağınız bir mağlubiyet yok mu? - Olmaz mı? 2015’te Rusya’da 22’nci kez düzenlenen Dünya Tekvando Şampiyonası’nda altın madalya kazandığımda, kendime hemen yeni bir hedef koydum. Tekvando tarihinde üst üste iki kere dünya şampiyonu olmuş bir Türk kadın sporcu yoktu. 2017’de Dünya Tekvando Şampiyonası’nda bunu başarabileceğime çok inanıyordum. O kadar çok istiyordum ki bir noktadan sonra takıntı haline getirdim. Fiziksel ve psikolojik olarak kendime çok yüklendim. Ve ilk maçta yenildim. Hem de son saniyede, 1 puanla! Neler hissettiniz?- Hayatımın en korkunç anıydı. Turnuvadan döndük, iki hafta antrenman yapamadım. Sürekli uyudum. Uyanık olduğumda yenildiğim an gözümün önünden gitmiyordu. Bir şekilde toparlanmam lazımdı. Başarıya giden yolda başarısızlıklar olduğunu, onları da sahiplenmemiz gerektiğini anladım. İnsanın kaybetmesi, yenilmesi, burnunun sürtmesi, bir şeylerin içinde kalması... Bunlar kötü şeyler değil. Kötü olan, “Yapamazsın” diyenlere inanmak, hayallerimize sınır koymak. Geçen bayram, kamptan izinli olmanıza rağmen ailenizin yanına gitmeyip kampta tek başınıza antrenmana devam etmişsiniz... - Evet, en son Avrupa Şampiyonası’nda 62 kiloda yarışmıştım ama Tarragona’da düzenlenen 18’inci Akdeniz Oyunları’nda 57 kiloda yarışacağım için altı kilo vermem gerekiyordu. Sıkı bir diyetteydim. Bayramda izinliydik ama eve gidersem antrenmanlarım aksar, diyetim bozulur diye izin kullanmadım, tek başıma kampta kaldım. Hayatınız yıllardır böyle, alışılmıyor mu?- Alışılmıyor. Yine de böyle dönemlerde zor günlerin ödülünü alacağıma olan inancımı hiç kaybetmiyorum. Bütün arkadaşlarım tatilde; ben antrenmanda, diyette... Sonuç? Kariyerimin ilk Grand Slam şampiyonluğu! Hayatta her başarı fedakârlık gerektiriyor, bedelini ödemeye hazır olmak lazım. Bir röportajınızda “Altın madalya hariç bir madalyaya da, ben o kürsüdeyken başka bir ülkenin milli marşının okunmasına da tahammülüm yok” demişsiniz. Kendinizi baskı altında hissediyor musunuz? - Hissetmiyorum. Bu, benim bu spora başladığım ilk günden beri kurduğum bir hayal. Böyle bir sorumluluğu üstlenmeye kendim talip oldum. Aksine, beni en fazla motive eden şey bu.Neden manken olayım ki?HABERİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ