Doktorlar doğumdan kaçıyor

TAKİP ET

Türkiye'de yılda yaklaşık 1 milyon 291 bin doğum oluyor. Doğumların yüzde 98'i bir sağlık kuruluşunda gerçekleştiriliyor. Normal doğumun teşvik edilmesine ve Sağlık Bakanlığı'nın önlemlerine rağmen Türkiye'de 2001'de yüzde 21 olan sezaryen oranı günümüzde yüzde 53.1'e çıktı. Bu tablonun en önemli nedeni kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının normal doğum sırasında yaşanan 'öngörülemeyen ve önlenemeyen olaylar' nedeniyle sürekli baskı ve yargılamalara maruz kalmaları.

Reklam
Reklam

- Hekimler, “Doktorlar, vajinal doğumlar konusunda yeteri kadar pratik yapmadan yetişiyor. Doğumhanelerin altyapıları kötü. Ebelerin eğitimi yetersiz. O kadar çok sorun var ki sorumluluğun sadece hekime yüklenmesi yanlış. Normal doğumda öngörülemeyen bir sorun çıktığında mahkemeye gidiliyor veya şiddete maruz kalıyoruz. Kimse doğuma girmek istemiyor” diyor.

TÜRK Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. Ateş Karateke, “Doğumun doğasına bağlı gelişen sorunlardan hekim sorumlu tutulmamalı” diyor ve şunları söylüyor: “Yüzde 53’lük sezaryen oranı kabul edilemez. Ama tazminat davalarında, kazançla orantılı olmayan cezalar tüm hekimlik uygulamalarını etkiliyor. Sonuçta yapılması gereken tıbbi müdahaleler korkularla ya geç yapılıyor ya da yapılmıyor. 2004 yılında doktorlara yönelik yapılan Türk Ceza Kanunu (TCK) düzenlemesi sezaryenlerdeki ivmeyi arttırdı. Hekimler, ‘taksirle bilinçli hasar vermekten’ yargılanıyor. Vajinal doğumda oluşabilecek her türlü problemi, ihmalin olmaması koşuluyla devletin (Sağlık Bakanlığı’nın) üstlenmesini bekliyoruz. Yasal koruma kalkanımız olmalı. Mutlaka daha kapsamlı önlemler almak, doğumun öngörülemeyen komplikasyonlarının olabileceğini anlatmak zorundayız. Doğumun doğasına bağlı gelişen sorunlardan hekim sorumlu tutulmamalı. Bu yönetmeliklerle olmaz, yasa çıkarılması gerekiyor.

Dünyanın her yerinde normal doğumlarda omuz takılması, perinenin (vajina ile makat arasındaki bölge) yırtılması, bebeğin çıkımda kalması gibi sorunlar görülebiliyor. Bunları önceden bilmek mümkün değil ki. Yani öngörülemez. Doğumda bir sorun çıktığı anda savcı geliyor, dava açılıyor. İlk doğum 24 - 36 saat sürebilir. Ama ailenin ‘Böyle bir doğum görmedim, kaç saatten beri içeride, niye doğurtamıyorsunuz’ demesi dahi hekimde baskı yaratıyor, sezaryen sebebi olabiliyor. Ne yapsın hekim, orada tek başına, şiddet var, mahkeme var, ceza var... Dolayısıyla risk almıyorlar. Tabii ki gebelerin psikolojilerinin de vajinal doğum için desteklenmesi lazım. Sadece kadın doğum hekiminin bilgi becerisini arttırmakla bu işi çözemeyiz.

DOĞUMHANELERİN ALTYAPISI KÖTÜ
Özel sektördeki doğumhanelerin önemli bir kısmının altyapısı iyi değil. Her 100 doğumdan 10’unda ciddi sorun yaşanır. Bazı hastanelerde odanın adı ‘doğumhane’ olmuş. Ama hastanede kan deposu yok, gece acil sezaryen gerekirse anestezi uzmanı yok, gerekmesi halinde dahiliyecisi yok. Yine de ‘gelin doğum yapın’ deniyor. Hastanelerin mevcut olanaklarına göre doğumhaneleri seviyelendirmek zorundayız. Bu seviyelendirme, komplike doğumların yapılıp yapılamayacağını da belirler. Özel sektör doğumhanelerinin, olanaklarına göre sınıflandırılması gerekiyor.

Kadın doğum hekimleri vajinal doğumlar konusunda yeteri kadar pratik yapmadan yetişiyor. Başka o kadar çok faktör var ki sorumluluğu hekime yükleyip sorunu çözemeyiz. Türkiye’de ne yazık ki ebe eğitimi yıllardan beridir kötü. Ebelik teorik öğretilecek bir iş değil. Eğitim tamamen pratik üzerine kurulu olmalı. Eskiden büyük doğumevlerinin yanında ebe okulları vardı. Buralarda bir sene teorik eğitimden sonra ikinci, üçüncü, dördüncü senelerini kliniklerde, hekimlerle geçirerek yetişen ebeler vasıflı olurdu ve doğumun her aşamasını bilirdi. 10 doğumla ebe yetişmez. Teorik bilgileri iyi olabilir ama pratik eğitim almıyorlar, net söylüyorum ebe değiller. Ebelerin sayısı bu sistemde arttırılsa da hiçbir şey değişmez.”

TUS’TA İLK 100’E GİRENLERDEN DOĞUM UZMANLIĞINI TERCİH EDEN YOK
Op. Dr. Samet Bayrak: 45 yıllık hekimim, bunun 43 yılı kadın doğum kliniğinde geçti. Yıllar içinde beklentiler çok arttı. Bir ildeki hastanede bir kadın hastalıkları doğum uzmanı ayda yedi nöbet tutuyor, bir gecede 8-15 sezaryen yapmak zorunda kalıyor. Bu koşullarda normal doğum nasıl yaptırılır? Türkiye’nin çeşitli yerlerinde çalıştım. İyiyi de gördüm, kötüyü de. Ama davalara bilirkişilik yapan arkadaşlarımız, çalışılan ortamın koşullarını bilmeden ahkam kesiyor. Türkiye’nin farklı yerlerinden bana da bilirkişilik dosyaları geliyor. Görüyorum ki meslektaşlarım çalıştıkları ortam koşullarında en iyi şekilde hizmet etmeye çalışıyorlar. Sistemden kaynaklanan birtakım eksiklikler, yoksunluklar meslektaşlarıma fatura ediliyor. Hekimlerin şikâyet edildiği hatlar da tedirginlik yaratıyor. Son beş yılda TUS’ta ilk 100’e girenler arasında hiçbiri kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığını tercih etmedi. Gelecek günleri aydınlık görmüyorum.

5 DAKİKADA BİR HASTA BAKAN NORMAL DOĞUMU NASIL YAPTIRSIN?
Prof. Dr. Erol Tamvergen: Hekimlerin üzerinde kısa zamanda çok iş yapma baskısı var. Kamu hastanelerinde beş dakikada bir randevu veriliyor. Mecburi hizmette 60 bin nüfusa bir kadın doğumcu hekim düşüyor. Hastanede yatıp kalkıyorlar. Randevular internetten veriliyor. Bir boşluk yaratılacak ki hekimler doğum da yaptırabilsin. Öte yandan doğum çok uzayabilir, bir anda işler karışabilir ve hasta acil sezaryene alınabilir. Hekimlerin kapısında ‘Bekliyoruz’ diye baskı yapılıyor. Ara kademe sağlık çalışanlarının, özellikle iyi yetişmiş ebelerin doğumlardaki rolünün artması lazım. Üniversite hastanelerinde sezaryen en yüksek oranda.

JİNEKOLOJİYE EVET, DOĞUMA HAYIR
Hastane kapılarında, hekime dava açabilmek için bekleyen hukukçular var. Gelinen noktada birçok arkadaşımız obstetrik (gebelik-doğum takibi) yapmak istemiyor. Sadece jinekolojiyle (kadın sağlığı ve hastalıkları) ilgileniyor. Anabilim dalımıza (Ege Tıp Fakültesi) kadın hastalıkları ve doğum uzmanı almak istiyoruz ama asistan bulamıyoruz. Asistanlar 3.5 ay, 2.5 yıl gibi sürelerle çalışıp, ayrılıyor. ‘TUS’a girerim, başka branşa geçerim’ diyor.”

HABERİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ